İkinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Üçüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Dördüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
"Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?" sözünü araştırmak üzere çıktığımız GAP turundan, "Çok gezen çok yer" sonucuna ulaşarak, kültürümüzden çok kilolarımızı artırarak geri döndük :)
Aylar öncesinden, 23 Nisan'ın Perşembe gününe gelmesini fırsat bilerek Cuma gününü de kapatıp 4 günlük güzel bir seyahat planı yapmıştık. Bizim için çok ama çok eğlenceli bir hafta oldu. Gezip gördüğümüz yerleri burada sizlere de anlatmaya çalışacağım.
Önce bir fon müziği vereyim de kendinizi Gaziantep'teymiş gibi hissedin :)
22 Nisan akşamı Sabiha Gökçen'den Gaziantep'e oradan da daha önceden kiraladığımız aracımızı alarak otelimize geçtik. Gezmeye ve tabi ki yemeye daha fazla vakit ayırabilmemiz için bir gün önceden gelmiş olmamız bizim için gerçekten çok iyi oldu.
Daha önce gelmiş ya da buralı olan arkadaşlarımızdan, Gaziantep'te nereler gezilir sorusuna aldığımız cevaplar sadece yemek ile ilgili olduğu halde gezecek çok fazla tarihi yeri var. Ama şunu da itiraf etmeliyim ki iyi yedik :)
Sabah saat 8 gibi otelimizden ayrıldıktan sonra merkeze yakın Orkide Pastanesi'nde harika bir kahvaltıyla güne başladık. Katmer dışında kahvaltıdaki her şeyi beğendim, fiyatları da oldukça iyi.
Kahvaltıdan sonra Gaziantep Kalesi'ne bakan otoparka aracımızı park ederek kale içerisindeki Kahramanlık Panoraması'nda Gaziantep halkının Kurtuluş Savaşında gösterdiği kahramanlığın sergisini gezdik. İnsanı duygulandıran 45 dakikalık kısa bir belgeselden sonra hanları ve çarşıları biraz dolaştık. Bakırcılar Çarşısı'ndaki sokaklarda ustaların çalışmalarını izledik, orada bulunan ve cafe olarak kullanılan Kaleoğlu Mağarası'nı gördük. Çevrede bulunan onlarca handan biri olan Tarihi Gümrük Hanı'da oturup biraz soluklandık ve ünlü çift renkli dibek kahvelerimizi yudumladık.
Kahvelerimiz bittikten sonra, Gaziantep Mutfak Kültürü'nü anlatan Emine Göğüş Mutfak Müzesi'ni ardından da nadide arkeolojik eserlerin bulunduğu Medusa Cam Eserler Müzesi'ni dolaştık.
Daha sonra yemekleri hariç tutarsak Gaziantep'de en çok beğendiğim yer olan Zeugma Mozaik Müzesi'ne geldik. Zeugma Müzesi bugüne kadar gezdiğim müzeler arasında en güzeli diyebilirim.
Zeugma Antik Kenti'nden getirilip burada birleştirilen mozaikler insanı hayretler içinde bırakıyor. Binlerce, onbinlerce küçük parçayı tek tek birleştirerek oluşturulmuş desenleri yapabilmek için müthiş bir sabır göstermek gerek. Öğrendiğim kadarıyla burası dünyanın en büyük mozaik müzesiymiş, hatta bir bu kadar daha mozaik eser Fırat'ın derin suları altında bulunmaktaymış. Gaziantep'in simgesi ve Müzenin en nadide eseri olan Çingene Kızı Mozaiği'ni de görüp müze gezintimizi tamamladık. Dışarı çıktığımızda bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığı için müzenin hediyelik eşya dükkanında biraz bekleyip yemeğimizi yemek üzere merkeze döndük.
Yemeğimizi en çok tavsiye edilen yer olan İmam Çağdaş'ta yedikten sonra saatin iyice ilerlediğini fark ederek, dönüşte bir daha uğramak üzere bir sonraki durağımız olan Kahta'ya doğru, Kahtalı Mıçı türküleri eşliğinde :) yol aldık.
Şöyle iki fon müziği ile devam edelim: Bir, İki.
Yazıma devam etmeden önce nemrut turu için anlaştığımız halde son dakikada bizi ortada bırakan nemrutturları.com adlı siteden tur satın almayın derim. Adamlara o kadar yolu Nemrut için geldiğimizi söyledik ama dinletemedik. Hiçbir geçerli sebep sunmadan turu iptal ettiler.
Neyse dedik devam ettik ve Kahta'daki butik otelimize (Nemrut Kommagene Hotel) varınca anadolu insanının içtenliği bize bu sıkıntımızı unutturdu. Otelin de kendine ait nemrut turu olması bizim için bir fırsat oldu ve boş yerleri de olunca sabaha karşı saat 03:30 da Nemrut'a çıkmak üzere hemen odalarımıza çekildik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder