9 Mayıs 2015 Cumartesi

Gap Turu Dördüncü Gün: Şanlıurfa, Halfeti, Gaziantep

Birinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
İkinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Üçüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.

Eski Halfeti Sabah otelden çıkıp, her zamanki gibi yüzyılın açları modunda :) kahvaltımızı ettikten sonra Halfeti'ye doğru yola çıktık. Fıstık ağaçlarının arasında ilerlerken ilk ulaştığımız yer Yeni Halfeti oldu. Şimdiki adı Eski Halfeti olan bölgenin GAP Projesi ile birlikte Fırat'ın derin suları altında kalmasından dolayı bütün halk yenisine taşınmış. Eski Halfeti'nin turizme açılmasıyla da orada kalan az sayıda aile kendi teknelerini almış ve bütün geçimlerini turizm ve balıkçılık ile sağlıyormuş.
Eski Halfeti'ye vardığımızda ilk fark ettiğimiz şey eskisinin tarihi dokusunun yenisine aktarılamadığı oldu. Yenisinin biraz gecekondu mahallesi gibi havası varken, eski yerleşimler çok daha iyi yapılanmış ve tarihi taş evleriyle muhteşem bir görüntüsü var. Sahil yolu çok kalabalık olduğu için arabamızı girişteki otoparka çektik ve daha önceden telefonla yer ayırttığımız bir tekneye doğru yürüdük.

Şöyle birkaç fon müziği ile kendimizi orada hissedelim :)

Rumkale Urfa ve Antep türküleri eşliğinde Fırat'ın mavi sularına açıldıktan sonra, eşsiz manzarada biraz ilerleyince kesme taşlarla yapılmış Rumkale karşımıza çıktı. O çağlarda nasıl yapılabilmiş olduğuna şaşırdığımız kalede, kayanın nerede bittiği, insan eserinin nerede başladığı ayırt edilemeyecek kadar güç. İnsan gerçekten hayret ediyor :) Tekne ilerlerken hissettiğimiz yeşilin ve mavinin muhteşem kokusu bütün bedenimizi kapladı. Tamamı sular altında kalan köye ulaştığımızda televizyonda da gördüğümüz, her gidenin büyük bir heyecanla anlattığı caminin minaresini ve diğer evleri gördük. Bir yandan hayranlık duyarken, diğer yandan da suların altında kalan bir tarihin ve hayatın üzüntüsünü duyduk. Sonradan öğrendiğimize göre kullanılmayan evlerin damları yaz gecelerinde yıldızlı otel olarak kiralanabiliyormuş. Sırayla gelen diğer teknelerden dolayı yoğunluk olmaması için bekleme yapmadan, biraz yavaşlayarak fotoğraflarımızı çektik ve geri döndük.

7 Mayıs 2015 Perşembe

Gap Turu Üçüncü Gün: Şanlıurfa

Birinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
İkinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Dördüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.

Önce fon müziği :)

Atatürk Barajı Vaktimiz az, gezecek yerimiz çok olduğu için sabah kalktığımız gibi kahvaltı bile yapmadan Peygamberler Şehri Şanlıurfa'ya doğru yola koyulduk.
Yolda giderken önce Fırat Nehri üzerindeki köprüde durup nehrin berrak sularının fotoğraflarını çektik ve daha sonra oyalanmadan Atatürk Barajı'nın seyir terasına çıktık.
Kapladığı yer bakımından dünyanın en büyük barajları arasında bulunan Atatürk Barajı ihtişamıyla gözlerimizi kamaştırdı. Baraj inşaatında çalışırken hayatını kaybeden işçiler için seyir terasına dikilmiş olan anıt da dikkatlerimizden kaçmadı tabi ki. Barajın ve anıtın fotoğraflarını çektikten sonra yolumuza devam ettik.

Şanlıurfa merkeze geldiğimizde gördüğümüz şehir manzarası hepimizi şaşırttı. Açıkçası bu kadar büyük ve güzel bir şehir yapılanması beklemiyorduk. Çok acıktığımız için hemen bir kahvaltı salonuna girdik. Kahvaltıda yediğimiz bal, kaymak ve diğerleri o kadar güzeldi ki, buralarda marketlerden aldığımız işlenmiş gıdalara kesinlikle benzemeyen tadına hayran kaldık. Oldukça iyi bir hesapla tıka basa doyduktan sonra şehir içindeki yakın olan yerlere yürümeye başladık. Daha dün eksi bilmem kaç derece soğukta karlar altında donarken, bugün 30 derece sıcakta güneş kremi alıp yüzümüze sürmek zorunda kaldık :) Dört gün içinde adeta dört mevsimi birden yaşamış olduk.

İlk durağımız olan Şanlıurfa Ulu Camii, başlarda bir sinagog iken kiliseye dönüştürülmüş ve daha sonra Selçuklular Dönemi'nde yıkılınca da yerine cami yaptırılmış. Kiliseden kalma çan kulesi de halen minare ve aynı zamanda şehrin ilk ve tek saat kulesi olarak kullanılmaktaymış. Cami avlusunu gezerken yanında bulunan mezarlık kısmının kapısından 30-40 kedinin üzerime atlamasıyla yaşadığım küçük korkudan sonra :) gezimize kaldığımız yerden devam ettik.

3 Mayıs 2015 Pazar

GAP Turu İkinci Gün: Adıyaman, Kahta, Nemrut Dağı

Birinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Üçüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Dördüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.

Önce bir fon müziği vereyim de kendinizi Nemrut yolunda hissedin :)

Nemrut Dağı 24 Nisan sabahı Saat 3 gibi uyandıktan sonra sıkı sıkı giyinip, battaniyelerimizi de alıp Nemrut Dağı'nda güneşin doğuşunu izlemek üzere düştük yollara.

Yarı uykulu vaziyette 50 km yol gittikten sonra dağ yolu üzerindeki bir yerde durup çaylarımızı içtik. Bu sırada yolun kar dolayısıyla kapalı olduğu haberi geldi. Bir anda bütün hayallerimiz yıkılır gibi oldu. Daha sonradan bizden önceki akşam 97 kişinin dağda mahsur kalıp kurtarma ekiplerinin geldiğini öğrendik. Belki biraz da şanslıydık, dağda mahsur kalanlar biz olabilirdik.

Tur rehberimiz bizi ikna edebilmek için aracımızı yolun kapandığı yere kadar sürdü, bu arada hava da aydınlandığından gün doğuşunu izleme fırsatı zaten uçup gitmişti. Gidebileceğimiz yere kadar gittik ama sonunda geri dönmek zorunda kaldık. Rehberimiz çok üzüldüğümüzü görünce öğleden sonra bir daha deneme sözü verdi ve turdaki kalan kısımları gezmek için geri döndük.

Selçuk Köprüsü İlk durağımız Selçuk Köprüsü ve hemen ardındaki tepede kurulmuş Kahta Kalesi. Dağların arasındaki kanyona yapılmış tarihi köprüde inip fotoğraflarımızı çektik, ama hava çok soğuk olduğu için fazla dolaşamadık. Kalenin dibindeki küçük köye çıktığımızda hava biraz daha güzeldi. Yukarı çıkmadan kalenin birkaç fotoğrafını çekip orada pansiyon olarak kullanılan küçük küçük bir evde birer Menengiç Kahvesi içerek içimizi ısıttık.

Bir sonraki durağımız Cendere Köprüsü. Köprü birkaç sene öncesine kadar, hala kullanılmakta olan dünyadaki en eski köprü unvanına sahipmiş. Bugün ise koruma altında ve üzerinden araç geçişine izin verilmiyor. Cendere KöprüsüÜzerinde bulunan yazıtta, Roma İmparatorları'ndan biri olan Septimius Severus tarafından kendisi, karısı ve çocukları adına birer sütun olmak üzere toplam 4 sütunlu olarak yaptırıldığı anlatılıyormuş. Ancak oğullarından biri kardeşini öldürüp dünyada ona ait olan her şeyi yok ettiği için sütunlardan biri bugün bulunmuyormuş. Hayırsız evlat köprüdeki bütün simetriyi bozmuş :)

Birkaç fotoğraf çektikten sonra da önce Karakuş Tümülüsü'ne gittik daha sonra da Atatürk Barajı'nın Adıyaman tarafında dolaştık. Buraları gezerken de Kommagene'nin aslında etsiz çiğ köfte olmadığını :) milattan önce kurulmuş bir krallık olduğunu öğrendik.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

GAP Turu Birinci Gün: Gaziantep

İkinci gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Üçüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.
Dördüncü gün yazısını buradan okuyabilirsiniz.

"Çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı?" sözünü araştırmak üzere çıktığımız GAP turundan, "Çok gezen çok yer" sonucuna ulaşarak, kültürümüzden çok kilolarımızı artırarak geri döndük :)

Aylar öncesinden, 23 Nisan'ın Perşembe gününe gelmesini fırsat bilerek Cuma gününü de kapatıp 4 günlük güzel bir seyahat planı yapmıştık. Bizim için çok ama çok eğlenceli bir hafta oldu. Gezip gördüğümüz yerleri burada sizlere de anlatmaya çalışacağım.

Önce bir fon müziği vereyim de kendinizi Gaziantep'teymiş gibi hissedin :)

22 Nisan akşamı Sabiha Gökçen'den Gaziantep'e oradan da daha önceden kiraladığımız aracımızı alarak otelimize geçtik. Gezmeye ve tabi ki yemeye daha fazla vakit ayırabilmemiz için bir gün önceden gelmiş olmamız bizim için gerçekten çok iyi oldu.

Gaziantep Kalesi Daha önce gelmiş ya da buralı olan arkadaşlarımızdan, Gaziantep'te nereler gezilir sorusuna aldığımız cevaplar sadece yemek ile ilgili olduğu halde gezecek çok fazla tarihi yeri var. Ama şunu da itiraf etmeliyim ki iyi yedik :)

Sabah saat 8 gibi otelimizden ayrıldıktan sonra merkeze yakın Orkide Pastanesi'nde harika bir kahvaltıyla güne başladık. Katmer dışında kahvaltıdaki her şeyi beğendim, fiyatları da oldukça iyi.

Kahvaltıdan sonra Gaziantep Kalesi'ne bakan otoparka aracımızı park ederek kale içerisindeki Kahramanlık Panoraması'nda Gaziantep halkının Kurtuluş Savaşında gösterdiği kahramanlığın sergisini gezdik. İnsanı duygulandıran 45 dakikalık kısa bir belgeselden sonra hanları ve çarşıları biraz dolaştık. Bakırcılar Çarşısı'ndaki sokaklarda ustaların çalışmalarını izledik, orada bulunan ve cafe olarak kullanılan Kaleoğlu Mağarası'nı gördük. Çevrede bulunan onlarca handan biri olan Tarihi Gümrük Hanı'da oturup biraz soluklandık ve ünlü çift renkli dibek kahvelerimizi yudumladık.

Kahvelerimiz bittikten sonra, Gaziantep Mutfak Kültürü'nü anlatan Emine Göğüş Mutfak Müzesi'ni ardından da nadide arkeolojik eserlerin bulunduğu Medusa Cam Eserler Müzesi'ni dolaştık.

21 Nisan 2015 Salı

Haftasonu Küçük Bir Kaçamak: Bursa - Cumalıkızık

Geçtiğimiz hafta sonu çalışma hayatının yoğun temposundan uzaklaşıp biraz olsun kafa dinleyelim dedik ve Osmanlı'nın ilk başkenti Bursa'ya geldik. Tabi Bursa da büyük bir şehir olduğu için şehir gürültüsünden fazla kaçamadık :)

İlk Durağımız Cumalıkızık Köyü


700 yıllık geçmişi ile Osmanlı'nın ilk dönemlerinde kurulmuş, buram buram tarih kokan sokakları ve evleriyle, tarihi dokusu bozulmadan kalabilmiş ender bir yer.
Uludağ eteklerinde kurulmuş olan 7 Kızık köyünden biri olan bu köye, bir rivayete göre diğer köylerden Cuma namazı kılmaya geldikleri için Cumalıkızık adını vermişler (Diğerleri için buraya göz atabilirsiniz.) Unesco Dünya Mirası Listesi'nde de yerini almış olan Cumalıkızık, merkezden yaklaşık 15 km uzaklıkta ve otobüs/minibüs ile kolaylıkla ulaşılabiliyor.

Cin Aralığı Pansiyon olarak da kullanılan tarihi Cumalıkızık evlerinden birinde kahvaltımızı yaptıktan sonra, taş döşeli sokaklarında biraz dolaştık. Oldukça dar olan sokaklarından bazıları sadece insanların geçebileceği kadar genişliğe sahip, hatta dünyanın en dar sokağı olarak bilinen "Cin Aralığı" aynı anda sadece tek bir kişinin geçişine izin veriyor. Bu sokağı gördüğümde aklıma çocukken kapının kirişlerine tutunarak tırmandığım geldi. Bu köyde çocuk olmak vardı şimdi dedim içimden :)

Osmanlı sivil mimarisinin ilk örneklerinden olan evleri ise gökkuşağı gibi sarı, yeşil, mavi ve mor renkleriyle insanın içini açıyor. Sonradan öğrendiğime göre köydeki 270 evden 180 tanesi kullanılabilir durumdaymış. Diğerleri bakımsızlıktan dolayı kısmen yıkılmışlar. Bundan sonra koruma altında olduğu için kalanı koruyacağımıza inanıyorum.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...